NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الْقَعْنَبِيُّ
عَنْ مَالِكٍ عَنْ
ابْنِ
شِهَابٍ عَنْ
عُرْوَةَ
عَنْ عَائِشَةَ
زَوْجِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَنَّ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
كَانَ إِذَا
اشْتَكَى
يَقْرَأُ فِي
نَفْسِهِ
بِالْمُعَوِّذَاتِ
وَيَنْفُثُ فَلَمَّا
اشْتَدَّ
وَجَعُهُ
كُنْتُ
أَقْرَأُ
عَلَيْهِ
وَأَمْسَحُ
عَلَيْهِ
بِيَدِهِ
رَجَاءَ
بَرَكَتِهَا
Nebi (s.a.v.)'in hanımı
Âişe'den rivayet edilmiştir; dedi ki:
Nebi (s.a.v.)
rahatsızlandığı zaman kendi kendine Muavvizât (sûre)leri(ni) okur ve üfürürdü.
(Bunları okuyamayacak derecede) ağrısı şiddetlendiği zaman (bu sûreleleri) ona
ben okurdum ve bereketini umarak (onun) eliyle vücudunu sıvazlardım.
İzah:
Buharî, meğazî,
fedâilü'l-Kur'an, tıb; Müslim, selâm; İbn Mâce, tıb; Muvatta, ayn; Ahmed b.
Hanbel, I, 222, 325, 336, VI, 114, 117, 263, 274.
İçlerinde Allah'a
sığınma (istiâze) bulunduğu için Felak ve Nâs sûrelerine "Muavvizetân
sûreleri" denir. Bunlar, iki sûreden ibaret olmaları cihetiyle onlardan
tesniye kalıbıyla "Muavizzeteyn" sûreleri diye bahsedilmesi kaide
icabı iken, çoğul kalıbıyla "Muavvizât" sûreleri diye
bahsedilmeleri, onlarla birlikte içerisinde istiaze bulunan Kur'an âyetlerinin
de tedavi için okunabileceğini ifade etmek maksadına mebni olabileceği gibi,
bu sûrelerle İhlas sûresinin okunduğunu bildirmek gayesine bağlı da olabilir.
Çünkü bazı
haberlerde[Buhari, tıb, da'avât, İbn Mâce, dua] Fahr-i Kâinat Efendimiz'in
Muavvizeteyn ile birlikte İhlâs sûresini okuduğu da bildirilmektedir. İmam
Nevevî bu mevzuda şöyle diyor:
"Nefes, tükürüksüz
hafif üfürüktür. Hadis-i şerif hastaya okurken üfür-menin müstehab olduğuna
delildir. Ulema bunun caiz olduğuna ittifak etmişlerdir. Sahabe, tabiîn ve
onlardan sonra gelen ulema bunu hep müstehap görmüşlerdir. Fakat Kadı Iyâz,
ulemadan bir topluluğun bunu kabul etmediklerini, hastaya okurken tükürüksüz
üfürmenin caiz olduğunu söylediklerini rivayet etmiştir. Ancak bu görüş ve bu
fark zayıf bir kavle dayanır. Zira nefes tükürüklü üfürüktür, diyenler
olmuştur. Yine Kadı'nın beyanına göre, ulema "nefes" ile
"tefel" kelimelerinin manalarında ihtilâf etmişlerdir. Bazıları,
"Bunların ikisi de bir manaya gelir ve ikisi de tükürüklü üfürüktür"
demişler. Ebû Ubeyd; tefelde azıcık tükürük şart olduğunu, nefeste ise hiç
tükürük bulunmadığını söylemiştir. Bunun aksini iddia edenler de vardır. Ebû
Ubeyd: "Ben Âişe'ye, Nebi (s.a.v.)'in hasta okurken nasıl üfürdü-ğünü
sordum da; kuru üzüm yiyen gibi tükürüksüz üfürürdü, cevabını verdi"
demiştir. Kadı Iyâz; tefel denilen ıslak üfürüğün faydası bu rutubet ve hava
ile teberrüktür, diyor.
İam Mâlik; kendine
okursa üfürürmüş. Demirle, tuzla rukye yapmayı ve keza hatem-i Süleyman
şeklinde yazmayı şiddetle kerih görürmüş. Zira bunda sihre benzerlik
vardır.[Davudoğlu A, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, IX, 619.]